YARININ KADIN YILDIZLARI: GENÇ KADIN MÜZİSYENLER DESTEK FONU

PROGRAM NOTLARI

  • Christoph Willibald Gluck
    Orfe ve Evridiki operasından Melodi (Kutsanmış Ruhların Dansı)

Christoph Willibald Gluck Orfeo ve Euridice operasından “Kutsal Ruhların Dansı” 1600’lerin başlarından itibaren Klasik döneme kadar opera, fazla dramatize ve şancıların virtüözlüklerini sergilemeye öncelik veren son derece süslü bir sanat formu haline gelmişti. 18. yüzyıl boyunca Klasik stilin oluşumu, “Klasik dönem” olarak adlandırılan Antik Yunan ve Roma’ya duyulan kültürel ilgi ile paralel gelişti. 1756’da arkeolog Johann Winckelmann, “Yunan başyapıtlarının genel özelliği asil sadelik ve sakin yüceliktir.” derken, Alman besteci Christoph Willibald Gluck da operada bir reform ihtiyacı hissediyor, hem teatral hem müzikal olarak “asil sadelik” istiyordu. Rousseau, Gluck’un operalarını yeni bir çağın başlangıcı olarak tanımlıyordu. Bu yeni yaklaşım, Mozart, Beethoven, Berlioz ve Wagner gibi kendinden sonra gelen pek çok besteciyi etkileyecekti. İlk temsili 5 Ekim 1762’de Viyana’da gerçekleştirilen Gluck’un çığır açan operası Orfeo ve Euridice, “asil sadelik” ve “sakin yücelik” ideallerini etkileyici biçimde sergiler. Eser, Yunan mitolojisinden Orpheus’un düğün günü ölen karısı Eurydice’yi yeraltından geri almaya çalışmasının trajik hikâyesini anlatır. Kutsal Ruhların Dansı (Lento), Cennet Bahçelerinde geçen II. Perdenin açılışında yer alır. Birinci kemanlar, dolcissimo olarak işaretlenmiş dingin ana temayı duyururlar. Merkezi bölmedeki (Un poco più lento) flüt soloya sürdinli keman ve viyolalar eşlik eder. Dans, açılış kısmının (Tempo I) tekrarıyla sona eder. (Süre 6’)

  • Edward Elgar
    Chanson de Matin

1934’te ölen Sir Edward Elgar, hiç şüphesiz çağımızın en büyük İngiliz bestecilerinin başında gelmekle beraber, dış ülkelerde ona duyulan ilginin ancak 1970’li yıllardan sonra başlamış olması da şaşırtıcıdır. Çoksesli İngiliz müziğinin en romantik parçaları yine Elgar’ın geniş ve yetenekli yaratma gücünün ürünleri olmakla birlikte, bestecinin kendisi de müziği kadar ilginçtir. 

İngiltere’nin Brahms’ı olarak adlandırılan Edward Elgar, Chanson de Matin adlı parçasını 1889’da besteledi. Eserin ilk kayda alınışı ise 10 yıl sonra, 1899’da gerçekleşti. Elgar, keman ve piyano için bestelediği Chanson de Matin’i daha sonra orkestraya uygun hale getirdi.  Bestecinin chanson’larından bir diğeri de Chanson de Nuit’tir ve bu iki eser genellikle birlikte anılır. Eleştirmenler tarafından Chanson de Matin, iki chanson arasından “sanatsal derinliği daha az fakat daha müzikal ve kulağa hoş gelen” olarak yorumlanıyor. (Süre 3’)

-İRKİN AKTÜZE (Katalog editörü Emel Altay'ın katkılarıyla)


  • François-Joseph Gossec
    Tambourin

1734-1829 yılları arasında yaşamış Fransız besteci François-Joseph Gossec’in belki de en bilinen bestesi Tambourin, flüt için bestelendi. Günümüzde de birçok flüt sanatçısı tarafından seslendirilen ve aranjeleri yapılan eser, dünyanın en ünlü flüt sanatçıları arasında gelen James Galway ve Jean-Pierre Rampal tarafından çok kez seslendirilmiş, kayda alınarak yayımlanmıştır.

Neşeli bir dans şarkısı olan Tambourin, aslında yine Gossec’e ait Le triomphe de la République, ou Le camp de Grandpré adlı lirik dans eserinin bir bölümü olarak bestelendi ancak bu kısacık bölüm, o kadar sevilip benimsendi ki yayımlanmasından kısa zaman sonra Gossec’in en beğenilen eseri olmasıyla yetinmeyip döneminin de en popüler eserleri arasındaki yerini aldı.  (Süre 1’30)

  • Claude Debussy
    Flüt, Viyola ve Arp için Sonat
    II. Interlude
    III. Finale

Savaş günlerinde, 1915 yazında Debussy Dieppe yakınlarındaki Pourville’deydi. 1914’ün, Berceuse Héroique dışında eser yazmadan geçirdiği sıkıntılı günlerini geride bırakmış, birdenbire beste yapmaya koyulmuştu. Haziran’da aniden karar vermiş, solo piyano için 12 Etudes, iki piyano için En Blanc et Noire (Beyaz ve siyah) ile iki sonat bestelemişti: Sonatların ilki viyolonsel ve piyano, ikincisi ise flüt, viyola ve arp içindi. Ekim ayında yayıncısı J. Durand’a yazdığı mektupta, özgürlüğün tadını çıkardığını; Paris’in, içinde kimsenin düşünemediği, duvarların kulakları olduğu için konuşamadığı bir tür hapishane olduğunu; burada ise oturup bir çılgın gibi, kafasına ne eserse yazdığını, perdesiz pencerelerden bir ağaç gövdesi gördüğünde kedi gibi üzüldüğünü anlatıyordu. Daha önce, 30 milyon Boches’un (argoda Alman) bile Fransız düşüncesini yok edemediğini satırlarına eklemiş, ulusal Fransız müziğinin özgür ve Alman etkisinden uzak olduğunu vurgulamak için bu sonatların baskısı çok süslü bir kapak içinde hazırlanmıştı; 18. yüzyıl yazı stiliyle ve gururla, Debussy’nin isminin altında “Musicien français” (Fransız müzisyen) ibaresi yer alıyordu...

Debussy, Durand’ın etkisiyle tekrar müziğe, bestelerine dönmüştü. Besteci aslında çeşitli çalgılar için altı sonat planlamış, keman ve piyano için olan üçüncüsünü ancak kanserden ölmeden önce, son eseri olarak 1917’de tamamlayabilmiş ve bu üç sonatını da, 1905’te evlendiği ikinci eşi Emma’ya ithaf etmişti. 12 Ekim 1915 günü, Paris’e dönmeden önce bitirdiği Flüt-Viyola-Arp Sonatı, 9 Mart 1917’de Société Musicale Indépendante’daki (Bağımsız Müzik Derneği) konserde Manouvrier (flüt), Jareski (viyola) ve Pierre Jamet (arp) tarafından ilk kez yorumlandı. Debussy daha önce viyola yerine obuayı tasarlamış, sonradan Gregoryen şarkılarını anımsatan şekilde kullandığı ve “korkunç melankolik” olarak tanımladığı viyolaya yer vermiştir.

Debussy, hayat boyu arkadaşı olan Robert Godey’e yazdığı mektupta şöyle der: “Gülmek mi, yoksa ağlamak mı gerekir bilemiyorum; belki her ikisi de! Ne kadar ilerlersem, o kadar daha bu ihtiyatlı düzensizlikten dehşete düşüyorum; bu da bir işitme blöfünden başka bir şey değil, ayrıca bu egzantrik armoniler sayıca önemsiz olmasına karşın sosyete oyunlarına benziyor. Duygunun çıplak tenine ulaşıncaya kadar ne çok şeyin açıklanmaya, atılmaya gereksinimi var!” Bir başka mektubunda bestecinin, “Gerçekte hem solo, hem de toplulukta yansıyan ayrıntılardaki berrak ve acımasız mükemmelliğin keskin bir tatla duyuluşunu” açıklamaya çalıştığını belirten müzikolog Edward Lockspeiser, Debussy’nin son yazdığı hiçbir eserin, 18. yüzyıl Fransız ahlak bilimcisi Vauvenargues’in şu güzel ibaresiyle bu kadar uygun düşmediğini yazıyor: “Derinlikleri bize açan berraklıktır.”

Debussy önceleri “başarısız” olarak değindiği bu sonatı, bir keresinde de “bir lütufun eseri” şeklinde tanımlamıştı. Aslında konunun işlenişi ve yapısı, lirizm ve duygusallığın üç çalgının tınısının olağanüstü ve ideal uyumuyla seçkinleşen eser, bu üç sonatın en güzeli, Debussy’nin şaheserlerinden biri olarak müzik tarihindeki yerini almıştır. “Flütün objektifliği altında, viyolanın tınısı sevecen ve kişilikli kalırken, arp bu tınısal tabloyu ışıklı damlalarla sonsuzluğa taşır” diyen müzikolog Siegfried Greis, bestecinin üç bölümle bile bir bütünlük yarattığını belirtir.

Pastorale başlıklı 1. Bölümde ağır, tatlı gecikmeli (Lento, dolce rubato) bir tempoda eseri oluşturan üç bölümün ortak atmosferi hemen belirlenir. Flüt akıcı şekilde ilk motifi sunar. Asıl tonalite olan Fa Majöre viyolanın bir kadansıyla, ancak dokuzuncu mezürde ulaşılır. Melodik yapı kısa, çabuk, değişken cümlelerle yansır ve hemen kaybolurken gelecek temaya yer açar. Canlı ve neşeli (Vif et joyeux) tempodaki orta bölme ise, ilkinin tümüyle değişmiş düzende, hüzünlü bir idil havasında tekrarıdır. Bölüm biraz şaşkınlık ifade eden bir soru gibi sona erer.

Ağır bir menuet temposundaki (Tempo di Minuetto) 2. Bölüm Ara Müziği (Intèrlude) başlığını taşır. İlk bölümden temalar çok gelişmiş menuet formunda tekrarlanır. Buradaki melodinin zarif ve hoş kısımları, melizmasının –bir hamlede vurgulanabilen beş-altı notalık ezgiselliğin– özgürlüğü, armoninin cüretkârlığı dikkati çeker; orta bölmede flütün süslemeleriyle kontrast oluşturur. Barok müzik ustalarını, özellikle Couperin’i çağrıştıran klasik zariflik ve kibarlık aşırı işlemeli Fransız müziğinin limitlerini de aşar. 3/4’lük menuet temposuyla 2/4’lük pasajların değişkenliği, bazı hızlanmalar arpın oryantal benzeri tınısıyla karakterize edilir. Arp, menuet temasını çok kısa tekrarlar ve bölüm, –havada kalmış gibi– üç çalgının unison birleşimiyle sona erer.

Şen, ama ılımlı hızda ve kararlı şekilde (Allegro moderato ma risoluto) başlıklı 3. Bölüm Finale, bir fantezi formundadır. Ritmik olarak güçlü bu finalde flüt, tıpkı gökyüzüne yükselen bir kuş gibi belirir; arp ise, sıcak bir yaz gününün güzelliğini yansıtan neşededir. Daha da hızlanan, biraz daha çabuk (Un poco più moso) kısımdan sonra finalin melodik teması çoksesli armonik yapıyla çakışır; tekrar bölmesi ise Fa minörde başlar, ancak Majöre dönüşerek çılgın, Dionysos tarzında bir neşeyi sergiler. Bu neşe birinci bölümün belli belirsiz, nostaljik biçimde anımsatılmasıyla, kısaca kesintiye uğrarken sonatın bütünlüğü de vurgulanmış olur. (Süre 17’)

-İRKİN AKTÜZE


  • Astor Piazzolla
    Oblivion

Astor Piazzolla Oblivion & Escualo Tangoyu çağdaşlaştırarak konser salonlarına taşıyan Astor Piazzolla, enerjik kadanslardan kaçınan, hüzünlü ve duygulu tangosu Oblivion’u 1984’te Fransız-Arjantin ortak filmi olan IV. Henry için vokalli olarak bestelemiştir. 1985’ten sonra Piazzolla, Milva ile Fransa’da verdiği konserlerde Oblivion’u Fransızca söz ve J’oubliais (Unuttum) başlığıyla sık sık yorumlamıştır. (Süre: 4’) Beşlisiyle birlikte 1988’de 16. İstanbul Festivali’ne katılan Arjantinli besteci, bandoneon ve tango ustası Piazzolla, 11 Mart 1921’de Buenos Aires’ten 400 km. uzaklıktaki sayfiye kenti Mar del Plata’da doğmuş, iki yaşındayken ailesi New York’a yerleşmiş ve 1937’ye kadar Amerika’da yaşamıştır. Sanatçının annesi terzi, babası berberdi; mahalle arkadaşı Rocky Marciano sonradan dünya ağır siklet boks şampiyonu olacak, bir grup arkadaşı Kaliforniya’da Alcatraz Hapishanesinde, bir kısmı da New York’taki Sing-Sing’te oturmak(!) zorunda kalacaktı. Ama Piazzolla müziğiyle kendisini kurtaracaktı: On yaşında tangonun en önemli çalgısı bandoneonu çok usta çalışıyla ün kazanacak; 1934’de, on üç yaşında tango şarkıcılarının kralı Carlos Gardel orkestrasında çalacak, vatanına dönüflünde ünlü besteci Ginastera ile çalışacak, bu arada kendi stilinde tango bestelemeye, düzenlemelerine başlayacaktı 1954’de eğitim için bursla Paris’e gitti, ünlü hoca Nadia Boulangerile çalıştı. Ertesi yıl Arjantin’e döndü, tangoyu monotonluktan kurtarmak için bir “Sekizli” kurdu ve kendi tango stilini kabul ettirmeyi başardı. O günlerin en ünlü iki tango topluluğu için 200’ü aşkın parça düzenledi; bestelediği oda müziği, opera, senfoni, konçerto, bale müziği ve parçalarında, yaptığı 100’ü aşkın kayıtta, konserlerinde kendine özgü stiline her zaman sadık kaldı... 6 Haziran 1992 günü Buenos Aires’te beyin kanamasından ölen ve tangoya yeni bir hava getirmesiyle seçkinleşen ve bu nedenle eski stili benimseyenlerin beğenmedikleri Piazzolla, “Tango nedir?” sorusuna şöyle cevap vermiş: “Her şey! Bir duygu, bir dans, bir ritim, bir yaflam biçimi, bir argo, bir din, bir yasa. Benim için, kesin beste formuna karşın doğaçlamaya olanak sağlayan zengin bir müzik...”  (Süre 4’)

-İRKIN AKTÜZE


  • César Franck
    Keman ve Piyano için Sonat, La Majör (flüt düzenlemesi)
    I. Allegretto ben moderato
    II. Allegro

Belçika asıllı Fransız besteci César Franck’ın oda müziği eserlerinin sayısı az olmasına rağmen geç romantik Avrupa müziğinde önemli bir yeri vardır. Tüm önemli eserlerini de yaşlılık yıllarında besteleyen ve 1863’ten sonrakilere Opus numarası vermeyen Franck’ın 64 yaşında yazdığı La Majör Sonat, değer bakımından Brahms’ın keman sonatları yanında yer alır. Bu sonat da, Brahms’ın La Majör Sonatı ile aynı yılda, 1866’da yaratılmış ve Belçikalı ünlü kemancı Eugène Ysaye’ye ithaf edilmiştir. Eserin ilk yorumunu yine Ysaye 31 Aralık 1887’de Paris’te büyük başarıyla gerçekleştirmiş ve hemen hemen her konserinde çalarak geç de olsa bestecisine ün kazandırmıştır. Romain Rolland’ın dediği gibi “Bach’ın düşünce dünyasına çok çağdaş bir yumuşaklık ekleyen” Franck, bir orgcu olarak müzikte kontrpuan ve emprovizasyona (doğaçlamaya) egemendi. Bu iki unsur eserlerinde ön plana çıkar: La Majör Sonat’ta kurallar (kontrpuan) ve doğaçlama (emprovizasyon) iki karşıt olarak belirginleşir. Ayrıca Beethoven’ın varyasyon tekniğiyle, bir idefiks –sabit fikir– gibi sunulan lirik tema ile dört bölüm birbiriyle ilişkili hale getirilir: Birinci bölümdeki çok tatlı (molto dolce) sunulan yumuşak ezginin üçlü (terz) motifi ikinci bölümün tutkulu temasında ve üçüncü bölümün Recitativo girişinde de yer alır. 1. Bölüm iyice ılımlı çabukluktaki (Allegro ben moderato) tempoda piyanonun la majör tonda ve 9/8’lik ölçüdeki ağır girişiyle başlar; kemanın duyurduğu romantik üsluptaki güzel ve yumuşak ezgiden sonra piyano ikinci motifi sunar. Tüm bölüm sanki, minör tondaki ikinci bölüm Allegro’ya şiirsel bir prelüd olarak düzenlenmiş gibidir... 2. Bölüm 4/4’lük ölçüde, re minör tonda, çabuk (Allegro) tempoda, tutkulu ve sinirli bir havada piyanonun girgin tavrıyla başlar. Hem ritmik, hem de melodik zenginlikteki canlı tema kemanla duyurulur, fakat az sonra ağır ve lirik bir motifle geçici olarak kesilir. Ancak keman yine tutkulu bir şekilde hızlanır ve bölümün dramatik yapısını vurgular. (Süre 14’)

-İRKIN AKTÜZE


  • August Klughardt
    5 Schilflieder op. 28
    I.Langsam, träumerisch
    II.Leidenschaftlich erregt
    IV.Feurig
    V. Sehr ruhig

August Klughardt beş parçadan oluşan Schilflieder adlı eserini 1872 yılında Weimar’da yaşarken besteledi. 1873 yılında Leipzig’te eserin ilk kaydı oluşturuldu. Klughardt bu romantik eserini bir diğer büyük besteci olan Franz Liszt’e adadı.

Schilflieder (Sazların Şarkısı), şair Nikolaus von Lenau’nun aynı adlı şiirinden ilhamla bestelendi. Eser gün boyunca göl kenarında, sazlıklar arasında dolaşan birinin ruh halini beş bölümde anlatıyor. Birinci bölüm yavaş, sislerle kaplı bir rüya havasında geçiyor. İkinci bölümde ise tutku ve devinim devreye giriyor. Üçüncü bölüm romantik, duygulu bir yapıya sahip. Dördüncü bölüme geçildiğinde yaz mevsiminde patlayan ani bir fırtına anlatılıyor. Birden değişen hava, kara bulutlar, kaygılı bir ruh hali... Beşinci ve son bölümde ise artık her şey sakinleşiyor. Ayışığı, göletin üzerinde nazikçe parlıyor, solgun güller açarak sazlıkları yeşil çelenklerle sarmalıyor, fırtına sonrası dinginlik ve huzur başlıyor.

  • Jules Massenet
    Thais Operasından “Meditation”

Thaïs operasından “Meditasyon” Jules Massenet’nin ilk kez 16 Mart 1894’te Paris Operası’nda sahnelenen Thaïs operası, Anatole France’ın aynı adlı romanından L. Gallet’nin hazırladığı libretto üzerine daha önce Manon operasını başarıyla söyleyen California’lı soprano Sbyl Sanderson için, üç perde-yedi sahne olarak bestelenmiştir. Konusu, MS IV. yüzyılda Mısır’da Nil Nehri kıyısındaki Tebai ülkesinde geçer. Burada dünyadan elini ayağını çekmiş Hıristiyan keşişler topluluğu yaşamakta, İskenderiye kentinde ise güzelliğiyle dillere destan, istediği her erkeği elde eden putperest Thaïs oturmaktadır. Keşiş Athanael düşünde gördüğü Thaïs’i günahlarından arındırmak ister. Massenet’nin Manon gibi önceleri ün kazanamayan Thaïs operasının günümüze kadar unutulmayan en güzel bölümü ise beş-altı dakika süren Méditation adlı senfonik ara müziği, intermezzo’dur. Orkestra partisinde solo kemanın arp eşliğinde duyurduğu bu olağanüstü hülyalı parçanın pek çok düzenlemesi de yapılmıştır. Bunların içinde en tanınmışı piyano eşliğinde keman için olanıdır. Thaïs, Keşiş Athanael’in bu yaşamdan vazgeçip sonsuz yaşama kavuşma önerisini düşünür. Keşiş onun tövbe edişini kapı eşiğinde bekleyecektir. 2. perdenin 2. sahnesi dinsel havada, ağırca (andante religioso) tempoda bu düşünceye dalışı yansıtan Méditation ile başlar. 3. perdenin, operanın sonunda, Thaïs’in ölümünden önceki Athanael ile final düeti “Te souvient-il du lumineux voyage” (Işıklı yolculuktan seni anımsıyor mu) yine Méditation üzerine kurulmuştur. (Süre 5’)

-İRKIN AKTÜZE


  • Niccolò Paganini
    La Campanella (Düz. Fritz Kreisler)

Paganini’nin bu eseri Keman Konçertosu No.2, Si Minör Op.7 adlı bestesi içerisinde yer alıyor. Keman Konçertosu No.2, Si Minör Op.7, I. Allegro maestoso II. Adagio III. Rondo à la clochette olmak üzere üç bölümden oluşuyor. Ünlü La Campanella bölümü, üçüncü kısımda yer alıyor.

Paganini 2. Konçerto’sunda da yine ilk konçertosundaki aynı çalgı düzenini kullandı ve iki flüt, iki obua, iki klarinet, fagot, kontrfagot, iki korno, iki trompet, üç trombon, timpani, büyük davul, zil ve yaylı çalgılardan oluşan orkestra eşliğini, yine çabuk-ağır-rondo şemasında değerlendirdi. Yaşadığı süre içinde yalnızca Op.1 Keman Kaprisleri’nin ve gitarı içeren bazı sonat ve oda müziği eserlerinin yayımlanmasına izin veren Paganini’nin bu ikinci konçertosu da birçok güçlük çıkarttı. 1851’de Paris’te Schonenberger’de ve Mainz’ta Schott’ta yayımlanırken elyazması partisyondaki eksiklikleri, herkes kendi bildiği gibi tamamladı, kadanslar da yeniden yazıldı. 

Konçertonun en uzun kısmı olan 1. Bölüm, 4/4’lük ölçüde ve Si minör tonda, ilki gibi çabuk ve gösterişli (Allegro maestoso) tempoda, orkestranın canlı girişiyle başlar. Geniş ve tutkulu motif, Rossini’yi anımsatan süslemelerle, ilginç kromatik eşlikle, ince örülü pasajlarla orkestrada sunulur. (Bu teknik sonradan Chopin ve Liszt tarafından da kullanılacaktır.) Bu gösterişli müziği, solo keman çabucak yansıttığı çifte sesler, parlak pasajlar, ünlü çifte trillerde sonuçlanan virtüozlukla izler. Ezgisel ikinci tema da staccato gösterilerden sonra sergilenir. Her ne kadar orjinal olmasa da, uzun ve virtüoz “à la Paganini” kadanstan hemen sonra güçlü tutti ile bölüm sona erer.

2. Bölüm 4/4’lük ölçüde, Re Majör tonda ve ağır  (Adagio) tempoda üflemelerin romantik ve opera tarzı girişiyle başlar. Solo kemanın duyurduğu tema ise sade ve içtenliklidir; keman bu ezgiyi uzun uzun dile getirir, araya zarif ve hızlı pasajlar koyarak geliştirir.

3. Bölüm, 6/8’lik ölçüde, canlı tempodaki Rondo ise hemen solo çalgıyla, ünlü Campanella (à la clochette - küçük çan ile) adı verilen tema ile başlar. Liszt de aynı temayı La Campanella adıyla 1838’de parlak varyasyonlarla piyanoya uygulamıştır (6 Etudes d’Execution Transcendante d’après Paganini, S141, No.3 La Campanella, Sol diyez minör). Solo keman tema üzerine virtüoz gösterileri gerçekleştirir. En büyük zorluklar bile geniş fantezi ile kolayca aşılır. Sol Majör tonda, vals tarzında, armonik seslerle sakinleşen, ama yine solo çalgıya hızlı kadanslar öngören bölmeden sonra yine parlak rondo’ya dönülürken kısa bir kadans da izlenir. Konçerto güçlü bir tutti ile sona erer. (Süre 27')

-İRKİN AKTÜZE (Gözden geçirilmiş)


  • Edvard Grieg
    Keman Sonatı No. 3, Do minör, Op. 45
    I.Allegro molto

– Allegro molto ed appassionato – Allegretto espressivo alla Romanza – Allegro animato

Grieg 3. Keman Sonatı’na, diğerlerinden 20 yıl sonra, 1886 sonbaharında Troldhaugen’de başlamış, 1887 Ocak ayında tamamlamıştır. Bundan beş yıl sonra 1892’de, E. Grieg ve İskandinav Müziği adlı kitapçığı yayımlayan Brüksel Konservatuvarı müzikoloğu, Belçikalı Ernest Closson 3. Sonat hakkında şunları yazmış: “Sonat şimdiye kadar yazılmış en esinli sayfaları içeren yapıtlar arasında sınıflandırılmalıdır. Bizim kanımıza göre Grieg’in bu yapıtı gerçekten büyük sıfatıyla anılmaya hak kazanır. Başlangıcından sonuna kadar mucizevi bir esinle, zekâ ve bağımsızlıkla örülmüştür. Son olarak sadeliğe, haşinliğe, bir tür modern klasisizme yönelen final bölümü de bu büyüklüğü bozmaz. Grieg bu sonattan başka bir şey bestelememiş olsaydı bile adı ilerki nesillere kalacaktı.” Bestecinin en çok çalınan sonatı olan Do minör Sonat, bu türün kurallarına daha uyumludur. Zengin armonileri, canlı ritmi, müziğinin doğal akıcılığıyla seçkinleşen sonat ilk kez 10 Aralık 1887’de Leipzig’de yeni Gewandhaus salonunda, Çaykovski’nin Keman Konçertosu’nun da ilk seslendirilişini yapan Rus kemancı Adolf Brodsky (1851–1929) tarafından, besteci eşliğinde seslendirilmiştir. Canlı ve enerjik bir temayla do minör tonda ve 6/8’lik ölçüde başlayan 1. Bölüm, tutkulu bir çabuklukla (Allegro molto ed appassionato) birbirini izleyen biri sakin, diğeri canlı küçük bölmelerle sanki tablo tablo sergilenir. Keman ilk temayı sol telinde güçlü (forte) olarak duyurur. 2/4’lük ölçüde, mi majör tonda başlayan ve duygulu bir romans (Allegretto espressivo alla Romanza) temposundaki 2. Bölüm Grieg’in yarattığı en güzel, en dokunaklı sayfalardandır. Piyanonun uzun girişiyle beliren duygulu ezgi, kemanın katılımıyla daha da yüceleşir. Sonra kemanın zarif ve çabuk ezgisiyle bölümün Allegro kısmına geçilir: Duygulu ezgi canlanır, kemanın pizzicato’su eşliğinde, piyano da bu ezgiyi tekrarlar. Bölüm yine ağır ve duygulu biçimde sona erer. 3. Bölüm 4/4’lük ölçüde, çabuk ve canlı (Allegro animato) tempoda bir Norveç halk dansıdır. Sanki dans eden köylülerin ayak vuruşlarını yansıtır gibi, keskin ritimli tema daha sonra kemanın ağır ve etkin biçimde sunduğu soylu ezgiye dönüşür. Bu geçişten sonra, canlı dans tekrar belirir. Kemanla piyanonun ilginç diyaloğunu izleyen hızlı finalle yapıt sona erer. (Süre 26’)

-İRKIN AKTÜZE


  • Fritz Kreisler
    Liebesfreud - Liebesleid - Schön Rosmarin

Fritz Kreisler Üç Eski Viyana Dansı No. 1, “Liebesfreud” (Aşkın Kederi), No. 2, “Liebesleid” (Aşkın Hazzı) No.3 Schön Rosmarin (Güzel Rosmarin).

“Üç Eski Viyana Dansı” adlı üç danslık setinin ilk ikisini teşkil eden yapıtların Kreisler tarafından ne zaman bestelendiği bilinmese de 1905’te dans müziği bestecisi Joseph Lanner’e hatalı atıfta bulunularak 1905’te yayınlandığı bilinir. Yapıt, Kreisler’e ait olduğu ispatlandıktan sonra 1910’da bestecinin repertuvarına eklenir. Aslı keman ve piyano için olan dansları besteci bir süre kendi konserlerinde piyano düzenlemeleriyle seslendirmiştir. Nihayet bu düzenlemeler 1911’de kendi adıyla piyano için yayınlanır. “Liebesleid” ve “Liebesfreud” Kreisler’in dostu Sergei Rachmaninov tarafından piyano için solistik transkripsiyonlarında da kullanılır. Yapıtın daha sonra pek çok farklı enstrüman ve topluluk için düzenlemeleri yapılmıştır. Her iki dans da Kreisler’in hem keman virtüözü olarak yaylı çalgılardaki bilgisini hem de Viyana stili melodi işleme ustalığını gösterir niteliktedir. Serinin üçüncü ve son bölümü ise Schön Rosmarin adını taşır. Eserin ilk iki parçasından ün olarak biraz daha geride kalan bu bölüm de 20. Yüzyılda Viyana müzik ve eğlence dünyasının havasını yansıtmaktadır. (Süre: Kreisler Liebesleid 3’41, Liebesfreud 3’46, Schön Rosmarin 1’58)

-NİHAN TAHTAİŞLEYEN (Katalog editörü Emel Altay'ın katkılarıyla)


  • Pablo de Sarasate
    Romanza Andaluza Op.22 No.1

Romanza Andaluza, Pablo de Sarasate’nin piyano ve keman için bestelediği, sekiz parçadan oluşan “İspanyol Dansları” arasında en bilineni olma özelliğini taşıyor. Hatta Sarasate’nin de favorisi olacak ki Romanza Andaluza’ya konserlerinde mutlaka yer vermiş.

Sarasate bu bestesini 1878 yılında İskandinav turnesindeyken tamamladı. Aynı günlerde tamamladığı bir diğer İspanyol Dansları bestesi Jota Navarra ile bir dönem birlikte anılsalar da Romanza Andaluza’nın şöhreti kısa zamanda “kardeşini” gölgede bıraktı. “İspanyol Dansları” bestelerinin üçüncü sırasında yer alan bu eser, piyanonun ritmik tekrarlarına eşlik eden yaylıların içli sesleriyle romantik bir akışa sahip. (Süre 5’)

  • Pablo de Sarasate
    Zapateado Op.23

Pablo de Sarasate (1844-1908), müzikal anlamda Avrupa’nın geri kalanından ayrı bir yerinde duran İspanyol müziğinin ateşli temsilcilerinden biri. İspanya Çigan, Mağribi, Yahudi kültürlerinin ve dolayısıyla müziğinin kaynaştığı, çok renkli, tutkulu, aynı anda hem dramatik hem de coşkulu olabilen bir müzik köklerine sahip. 19. Yüzyılda İspanya müziği, dünyanın geri kalanına Fransa, Almanya, İtalya gibi ülkeler kadar açılamıyordu, alıcısı kendi ülke sınırlarıyla çiziliydi. Ancak kemanıyla harikalar yaratan Pablo de Sarasate, bu algıyı kıran ender İspanyol müzisyenlerden biri oldu. Sadece kendine has keman çalışıyla değil besteleriyle de ünü Avrupa’ya oradan da dünyaya ulaştı. Zapateado da bu besteler arasında geliyor.

Esasen Zapateado, erkek flamenko dansçılarının ustalıklarının bir göstergesi olarak sundukları zorlu ve gösterişli bir İspanyol dansı. ‘Ayak’ anlamına gelen Zapata'dan türeyen ve ölçülerinin ritmik vuruşu ile oluşan Zapateado dansı, bir yavaşlayıp bir hızlanan aksak ritmi ve bazen tümüyle durmasıyla ilginç bir danstır. Sarasate’nin Zapateado’su da ritmi yüksek, hızlı bir dans müziği olmasıyla aynı isimdeki dansla benzeşiyor. Besteci başlangıçta solo keman için bestelediği bu eserini 1880 yılında yayımlanan “Spanish Dances” beste serisinin altıncısı olarak yerleştirdi. (Süre 3’22)

Yukarı