HOLLANDA KRALIYET CONCERTGEBOUW ODA ORKESTRASI & MATTHIAS GOERNE

PROGRAM NOTLARI

  • György Ligeti
    Eski Macar Salon Dansları
    I. Andante
    II. Allegro - Trio. Pochissimo meno mosso
    III. Andantino maestoso - Trio
    IV. Allegro moderato

Yirminci yüzyılın önde gelen bestecilerinden Ligeti, ülkesi Macaristan’ın oldukça sansürlü bir döneminde eserlerini besteledi. Ne yazık ki 1948'de ülke genelinde uygulanmaya başlanan modern müzik yasağına yenik düştü. 1945 ile 1947 yılları arasında özgürce bestelerini yaptıysa da ülkenin geleneksel müziği ve kültürel mirasın arkasına saklanmak zorunda kaldı. 1949'da Budapeşte Müzik Akademisi'nde öğrenciyken, devlet radyosu, 1800'lerin Macar dans müziğinden esinlenen bir süit yazması için kendisine bir eser siparişi verdi. Ligeti, besteyi şu sözlerle anlatıyor: “Eski Macar Salon Dansları, flüt, klarnet ve yaylı çalgılar için orkestrasyonunu yaptığım János Lavotta, János Bihari, Antal Csermák ve Márk Rózsavölgyi'nin dans parçalarından bir seçkidir. Sık sık çalınan beste itibarımı oluşturmamda yardımcı oldu. Tam anlamıyla bana ait olmayan bu beste sayesinde ünlendim.” (Süre: 11’)


  • Franz Schubert
    Hoffnung, op. 87, D. 637
    (şiir poem: Friedrich von Schiller)

Schubert, Schiller'in Hoffnung (Umut) adlı şiire ilk olarak Ekim 1817'de, ardından Nisan 1819'da olmak üzere iki defa beste yaptı. Her iki versiyon da strofik formdadır. Parlak ve canlı tondaki ilk versiyonda Schubert, şairin umutlarını gelecekten ziyade bugüne doğru yöneltir. Daha yavaş ama kararlı bir şekilde seyreden ikinci versiyon ise Si bemol Majör tonunda 6/8'lik bir zamanda, diğerine kıyasla daha yoğun bir melodi içerir. (Süre: 4’)

Es reden und träumen die Menschen viel
Von bessern künftigen Tagen;
Nach einem glücklichen, goldenen Ziel
Sieht man sie rennen und jagen.
Die Welt wird alt und wird wieder jung,
Doch der Mensch hofft immer Verbesserung!

Die Hoffnung führt ihn ins Leben ein,
Sie umflattert den fröhlichen Knaben,
Den Jüngling begeistert ihr Zauberschein,
Sie wird mit dem Greis nicht begraben;
Denn beschließt er im Grabe den müden Lauf,
Noch am Grabe pflanzt er – die Hoffnung auf.

Es ist kein leerer schmeichelnder Wahn,
Erzeugt im Gehirne des Thoren.
Im Herzen kündet es laut sich an,
Zu was besserm sind wir gebohren,
Und was die innere Stimme spricht,
Das täuscht die hoffende Seele nicht.


İnsanlar çok konuşur ve hayal kurar
Gelecek güzel günlerin;
Şanslı, altın hedefe doğru
Koştuklarını ve kovaladıklarını görürsünüz.
Dünya yaşlanır ve yeniden gençleşir,
Ama insan her zaman gelişmeyi umar!

Umut onu hayata götürür,
Mutlu çocuğun etrafında çırpınıyor,
Genç adam onun sihirli ışığından büyülenmiş,
Yaşlı adamla birlikte gömülmeyecek;
Çünkü mezardaki yorgun koşuşunu bitirirse,
Mezara bile ekiyor - umut.

Bu boş bir pohpohlama yanılsaması değil
Aptalların beyninde üretildi.
Kalpte kendini yüksek sesle duyurur,
Hangi daha iyi şeyler için doğduk?
Ve iç ses ne diyor
Bu umutlu ruhu aldatmaz.

 


  • Franz Schubert
    Augenlied, D. 297
    (şiir poem: Johann Baptist Mayrhofer)

Avusturyalı bir şair ve librettist olan Johann Baptist Mayrhofer, besteci Franz Schubert ile olan yakın dostluğuyla tanınır. Schubert’in 47 şarkısı ve iki operası Mayrhofer'in lirik şiirlerine dayanır.

Schubert'in çağdaş dönem besteciliği düşünüldüğünde, Mozart etkisi taşıyan Augenlied diğer şarkılarına kıyasla alışılmışın dışındadır. (Süre: 3’)

Süsse Augen, klare Bronnen!
Meine Qual und Seligkeit
Ist fürwahr aus euch gewonnen,
Und mein Dichten euch geweiht.
Wo ich weile,
Wie ich eile,
Liebend strahlet ihr mich an;
Ihr erleuchtet,
Ihr befeuchtet,
Mir mit Tränen meine Bahn.
Treue Sterne, schwindet nimmer,
Leitet mich zum Acheron!
Und mit eurem letzten Schimmer
Sei mein Leben auch entflohen.

Tatlı gözler, berrak çeşmeler!
Benim azabım ve mutluluğum
gerçekten senden kazanılır,
Ve sana ithaf ettiğim şiirim.
nerede kalıyorum?
nasıl acelem var?
Sevgiyle bana ışınlanıyorsun;
sen aydınlat
sen nemlendir
Gözyaşlarımla yolumu.
Sadık yıldızlar, asla solmaz,
Beni Acheron'a götür!
Ve son parıltınla
Benim hayatımdan da kurtul.

 


  • Hugo Wolf
    Peregrina I & II
    (şiir poem: Eduard Mörike)

Bu iki şiir, Eduard Mörike'nin beş şiirlik döngüsüne aittir. Mörike döngü boyunca bir yanda sosyal gelenek, diğer yanda Eros'un karanlık diyarı arasında bir çelişki kurar. Persona Peregrina ve Eros'u reddeder, ancak gerçek aşkı reddettiği için pişman olur. Döngüden yalnızca iki şiire beste yapan Wolf, Peregrina I ve II’de şairin oluşturduğu hikâyeyi müzik dünyasına taşır. (Süre: 5’)

Peregrina I

Der Spiegel dieser treuen, braunen Augen
Ist wie von innerm Gold ein Widerschein;
Tief aus dem Busen scheint ers anzusaugen,
Dort mag solch Gold in heilgem Gram gedeihn.
In diese Nacht des Blickes mich zu tauchen,
Unwissend Kind, du selber lädst mich ein –
Willst, ich soll kecklich mich und dich entzünden,
Reichst lächelnd mir den Tod im Kelch der Sünden!

O sadık kahverengi gözlerin aynası
altının bir yansıması gibidir;
Göğsünden derinliklerinden çekiyor gibi,
Orada, kutsanmış kederde böyle bir altın gelişebilir.
Bakışlarının bu karanlık gecesine dalmak için,
Bilinçsiz çocuk, beni kendin davet ediyorsun -
Kendimi ve seni yakmamı istiyorsun.
Bir gülümsemeyle bana günahlar kadehinde ölüm veriyorsun!

 

Peregrina II

Warum, Geliebte, denk ich dein
Auf einmal nun mit tausend Tränen,
Und kann gar nicht zufrieden sein,
Und will die Brust in alle Weite dehnen?
Ach, gestern in den hellen Kindersaal,
Beim Flimmer zierlich aufgesteckter Kerzen,
Wo ich mein selbst vergass in Lärm und Scherzen,
Tratst du, o Bildnis mitleid-schöner Qual;
Es war dein Geist, er setzte sich ans Mahl,
Fremd sassen wir mit stumm verhaltnen Schmerzen;
Zuletzt brach ich in lautes Schluchzen aus,
Und Hand in Hand verliessen wir das Haus.

Neden, sevgili, şu anda seni düşünüyorum
Birdenbire binlerce gözyaşıyla,
Ve tatmin olamıyorum,
Ve kalbimi sonsuzluğa uzatmak istiyorum?
Ah, dün aydınlık çocuk odasında,
Narin mumların titreşmesiyle,
Gürültü ve şakalarda kendimi unuttuğum yerde,
Sen geldin; ey merhametin-güzelliğin resmi;
Senin ruhundu, yemeğe oturdu,
Sessiz acıyla yabancılar gibi oturduk;
Sonunda yüksek sesli hıçkırıklara boğuldum.
Ve el ele evden çıktık.

 


  • Franz Schubert
    Sehnsucht, op. 39, D. 636
    (şiir poem: Friedrich von Schiller)

Schubert, Schiller’in mükemmel şiirlerinden biri olan “Sehnsucht” (Özlem) adlı şiirini ilk kez 1813 ve ikinci kez 1821’de olmak üzere iki kez besteledi. Schubert’in 16.yılına ait ilk beste (D. 52), resitatif ve aryaları çok da ustaca olmayan bir teknikle bir araya getiren geniş kapsamlı bir çalışmadır. Sehnsucht’un ikinci bestesi (D.636) ise bestecinin 24.yılına aittir ve en başarılı Schiller bestelerinden olmasa da daha ince bir çalışmadır. (Süre: 5’)

Ach, aus dieses Thales Gründen
Die der kalte Nebel drückt
Könnt' ich doch den Ausweg finden
Ach, wie fühlt' ich mich beglückt!
Dort erblick' ich schöne Hügel
Ewig jung und ewig grün!
Hätt' ich Schwingen, hätt' ich Flügel
Nach den Hügeln zög ich hin

Harmonien hör' ich klingen
Töne süßer Himmelsruh
Und die leichten Winde bringen
Mir der Düfte Balsam zu
Gold'ne Früchte seh ich glühen
Winkend zwischen dunkelm Laub
Und die Blumen, die dort blühen
Werden keines Winters Raub

O wie schön muß sich's ergehen
Dort im ew'gen Sonnenschein
Und die Luft auf jenen Höhen
O wie labend muß sie seyn!
Doch mir wehrt des Stromes Toben
Der ergrimmt dazwischen braußt
Seine Wellen sind gehoben
Daß die Seele mir ergraußt

Ah, bu Thales sebeplerinden dolayı
Soğuk sisin bastırdığı
Keşke çıkış yolunu bulabilseydim
Ah, ne kadar mutlu hissederdim!
Orada güzel tepeler görüyorum
Daima genç ve daima yeşil!
Kanatlarım olsaydı,
o tepelere uçardım.

Armonilerin çınladığını duyuyorum
Tatlı cennetin dinlenme sesleri
Ve hafif rüzgarların,
Bana getirdiği Merhem kokuları
Parlayan altın meyveler görüyorum
Karanlık yapraklar arasında sallanarak
Ve orada açan çiçekler
Hiçbir kışa yem olmayacak.

Ah ne güzel olmalı
Orada sonsuz güneş ışığında
Ve bu yüksekliklerdeki hava
Ah, ne kadar canlı olmalı!
Ama nehrin azgınlığı beni durduruyor
Öfkesiyle aramıza kükreyen,
Dalgalar yükseldi,
Ruhumu dehşete düşürdü!

Sallanan bir tekne görüyorum
Ama, ah! Kayıkçı kayıp!
Korkusuz ve tereddütsüz!
Yelkenleri çok hareketli.
İnanmalısın, cesaret etmelisin
Çünkü tanrılar söz vermez;
Sadece bir mucize,
Seni harikalar diyarına taşır!

 


  • Antonín Dvořák
    Bagatelles, op. 47
    I. Allegretto scherzando
    II. Tempo di minuetto. Grazioso
    III. Allegretto scherzando
    IV. Canon. Andante con moto
    V. Poco Allegro

Dvorák'ın uluslararası başarıyı elde etmesi açısında çok önemli bir yere sahip olan eser, 1878’in başlarında sadece on iki günde bestelendi. İki keman, çello ve piyano için yazılmış olsa da esnek yapısıyla bilinen bestenin ana melodisi en açık şekilde birinci ve üçüncü bölümlerin başında duyulur. Eser, birçok zıtlığı da içinde barındırır. İyi karakterize edilmiş, eski usül bir minuet ve neredeyse özel olarak keman ve çello için yazılmış bir kanonu andıran, lirik ve yavaş bir bölüm bulunur. Ancak, ana melodi her şeyi gayet dengeli bir şekilde bir arada tutar. Tını, dinamikler ve artikülasyon açısından son derece tutarlıdır. (Süre: 19’)


  • Clara Schumann
    Romance, op. 22, no. 2

Three Romances (Üç Romans) op. 22, Clara Schumann’ın en son bestelediği eserler arasındadır. Robert Schumann’ın ölümü sonrasında neredeyse kendi için beste yapmayı bırakan Clara Schumann, kendini turne ve düzenlemeler aracılığıyla Robert Schumann’ın müziğini canlı tutmaya adadı.

Romanslar, Clara Schumann’ın bestelemekten en çok hoşlandığı formlar arasındaydı ve belki de bu sebeple üç bölümlü bu romans etkili bir eser olarak günümüze ulaştı.

İkinci Romans (no. 2), bu romansları birbirine bağlayan neredeyse her şeyi bünyesinde barındırır ve bu sebeple üç romansı da temsil eder. Sol minörde hüzünlü bir karaktere sahip bu bölümde, kemanın çaldığı ana tema senkopludur ve oldukça melankolik bir karaktere sahiptir.

Clara Schumann bu eseri yakın arkadaşı ve virtüöz kemancı Joseph Joachim’e adamıştır. (Süre: 3’)


  • Robert Schumann
    Liebesbotschaft, op. 36, no. 6
    (şiir poem: Robert Reinick)

Schumann 248 lied bestelemiştir. Bunlardan 138’ini Clara Wieck ile evlendiği mutlu günlerinde, 1840’ta yazan besteci şiir olarak daha çok çağdaşlarının eserlerini değerlendirmiş; Heine, Goethe, Eichendorf, Mörike ve Lenau’nun dizelerini kullanırken, piyanoya da büyük önem vermiştir. Piyanoyu kendi benliği gibi ele alan ve liedlerde insan sesiyle diyaloga giren Schumann, zaman zaman bunu aşmış, bu iki parti arasında dramatik bir şavaşımı öngörmüştür. Liedin sözleri başlamadan önce piyanonun uzun girişi (Vorspiel) ve söz sona ererken yine uzun bitiş müziği (Nachspiel) Schumann’ın liede getirdiği yeniliklerdendir. Çok duygulu melodilerin yanında coşkulu anlatımı da kullanabilen, balad tarzı ve mistik yapıdakiler ile kahramanlık ve doğaüstü olaylar yanında basit halk şarkıları gibi her türlü konuyu işleyebilen Schumann, son sözü genellikle piyanoya bırakmış, güçlü anlatım gereken yerde müziği piyanoyla doruğa ulaştırmıştır. (Süre: 6’)

— İRKİN AKTÜZE

Wolken, die ihr nach Osten eilt,
Wo die eine, die Meine weilt,
All meine Wünsche, mein Hoffen und Singen
Sollen auf eure Flügel sich schwingen,
Sollen euch, Flüchtige,
Zu ihr lenken,
Daß die Züchtige
Meiner in Treuen mag gedenken!
Singen noch Morgenträume sie ein,
Schwebet leise zum Garten hinein,
Senket als Tau euch in schattige Räume,
Streuet Perlen auf Blumen und Bäume,
Daß der Holdseligen,
Kommt sie gegangen,
All die fröhlichen Blüten
Sich öffnen mit lichterem Prangen!
Und am Abend in stiller Ruh’,
Breitet der sinkenden Sonne euch zu!
Mögt mit Purpur und Gold euch malen,
Mögt in dem Meere von Gluten und Strahlen
Leicht sich schwingende
Schifflein fahren,
Daß sie singende Engel
Glaubet auf euch zu gewahren.
Ja, wohl möchten es Engel sein,
Wär mein Herz gleich ihrem rein;
All meine Wünsche, mein Hoffen und Singen
Zieht ja dahin auf euren Schwingen,
Euch, ihr Flüchtigen,
Hinzulenken
Zu der Züchtigen,
Der ich einzig nur mag gedenken!

Doğuya doğru acele eden bulutlar,
Benim sevdiğimin kaldığı yerde,
Tüm dileklerim, umutlarım ve şarkılarım
Kanatlarınızda süzülsün,
Size, kaçaklara,
Yol göstersin,
İffetli,
beni sadakatle hatırlayabilir!
Eğer sabah rüyaları onu hala uyutuyorsa,
Bahçeye sessizce süzülün,
Gölgeli odalara çiy gibi inin,
Çiçeklere ve ağaçlara inciler saçın,
Tatlı sevgilim gitse de,
Tüm mutlu çiçekler,
Daha parlak bir ihtişamla açılsın!
Ve akşamları sessizliğinde,
Batan güneşe doğru yelken açın!
Mor ve altın rengine boyanın,
Parlak ateş denizine dalmış,
hafif sallanan
küçük gemiler gibi,
Şarkı söyleyen melekler olduğunuza
Kendinizi ona inandırın.
Evet melekler olabilirdi,
Kalbim onunki gibi saf ve temiz olsaydı;
Tüm dileklerim, umutlarım ve şarkılarım
Kanatlarınızda süzülsün,
Size, kaçaklara,
Yol göstersin,
İffetli,
Sadece düşünmek istediğim kişiye!

 


  • Franz Schubert
    Frühlingsglaube, op. 20, no. 2
    (şiir: Johann Ludwig Uhland)

Şair Ludwig Uhland’dan bestelediği tek şiir olan Bahar İnancı’nı (Frühlingsglaube) Schubert 1820 Eylül’ünde yazmıştır. Doğadaki rayihaların uyandığından söz ederek başlayan lied, dünyanın her gün daha güzel olacağını, ne olursa olsun çiçeklerin en uzak vadilerde bile açacağını anlatır ve “zavallı kalp, acını unut, her şey düzelecektir” diye sona erer. (Süre: 4’)

— İRKİN AKTÜZE

 

Die linden Lüfte sind erwacht,
Sie säuseln und weben Tag und Nacht,
Sie schaffen an allen Enden.
O frischer Duft, o neuer Klang!
Nun, armes Herze, sei nicht bang!
Nun muss sich Alles, Alles wenden.
Die Welt wird schöner mit jedem Tag,
Man weiss nicht, was noch werden mag,
Das Blühen will nicht enden.
Es blüht das fernste, tiefste Tal:
Nun, armes Herz, vergiss der Qual!
Nun muss sich Alles, Alles wenden.

Ilık esintiler uyandı
Gece gündüz fısıldıyorlar,
Her yönde yaratıcılar.
Ey taze koku, ey yeni ses!
Pekala, zavallı kalp, korkma!
Artık her şey, her şey değişmeli.
Dünya her geçen gün daha da güzelleşiyor
Bundan sonra ne olabileceği bilinmez,
Çiçekler bitmeyecek.
En uzak, en derin vadi çiçek açar:
Pekala, zavallı kalp, azabı unut!
Artık her şey, her şey değişmeli.

 


  • Johannes Brahms
    An den Mond, op. 71, no. 2
    (şiir: Karl Joseph Simrock)

Ay, birçok romantik şiirde merkezi bir motiftir: geceyi aydınlatır, ancak aslında kendisi karanlıktır. Brahms'ın etkileyici şarkısı An den Mond'da (Ay'a), bu gök cismi mutsuz bir aşığın müttefiki olur. (Süre: 3’)

Silbermond mit bleichen Strahlen
pflegst du Wald und Feld zu malen,
gibst den Bergen, gibst den Talen
der Empfindung Seufzer ein.

Sei Vertrauter meiner Schmerzen,
Segler in der Lüfte See:
Sag' ihr, die ich trag' im Herzen,
wie mich tötet Liebesweh.

Sag' ihr, über tausend Meilen
sehne sich mein Herz nach ihr.
Keine Ferne kann es heilen,
nur ein holder Blick von dir.

Sag' ihr, daß zu Tod getroffen
diese Hülle bald zerfällt;
nur ein schmeichlerisches Hoffen
sei's, das sie zusammenhält.

Soluk ışınları ile gümüş ay
Orman ve tarla resmi yapıyor musunuz?
dağlara, vadilere
bir iç çekme hissi veriyorsun.

Acılarıma sırdaş ol
Havadaki denizci:
Kalbimde taşıdığıma söyle,
aşk acısı beni nasıl öldürdüğünü.

Ona bin milden fazla olduğunu söyle
kalbimin onun için tutuştuğunu.
"Hiçbir mesafe onu iyileştiremez,
sadece tatlı bir bakış.”

Ona söyle, bu ölümcül aşkın,
Kabuğu kısa sürede parçalanır;
sadece yanıltıcı bir umut,

onları bir arada tutuyor!

 


  • Robert Schumann
    Herzeleid, op. 107, no. 1
    (şiir: Titus Ullrich)

Op. 107 liedleri, Schumann’ın belediye müzik direktörü olarak atandığı Düsseldorf’a taşınmasının ürünüdür. Bu besteler, Düsseldorf’taki iyi başlayan ilk döneminin sonucu olarak, bestecinin sağlığına kavuştuğunu düşündüğü (aslında çok da doğru olmayan) umutlu dönemi yansıtır. Liedler hüzünlü bir öteki dünya havasıyla birleşiyor. Karşılıksız aşk temasının işlendiği bu müzik trajik olmaktan daha çok peri masalı ve fantezinin ışıklarını içeriyor. (Süre: 2’)

Die Weiden lassen matt die Zweige hangen,
Und traurig ziehn die Wasser hin:
Sie schaute starr hinab mit bleichen Wangen,
Die unglückselge Träumerin.
Und ihr entfiel ein Strauss von Immortellen,
Er war so schwer von Tränen ja,
Und leise warnend lispelten die Wellen:
Ophelia, Ophelia!

Söğütler dallarını donuk bir şekilde sarkıttı,
Ve sular hüzünle akıp gidiyor:
Solgun yanaklarıyla aşağıya baktı,
Talihsiz hayalperest.
Ve bir buket ölümsüz çiçekleri düşürdü,
Gözyaşlarıyla çok ağırdı evet,
Ve dalgalar yumuşak bir sesle fısıldadı;
Ophelia, Ophelia!

 


  • Robert Schumann
    Hör ich das Liedchen klingen, op. 48, no. 10
    (şiir poem:Heinrich Heine)

Schumann, Heinrich Heine ile 1828 yılında, Heine’nin ikinci şiir koleksiyonu Lyric Intermezzo’nun yayımlanmasından kısa bir zaman sonra, ilk kez tanıştı. Ancak Schubert, yüzden fazla lied yazdığı ve bu liedlerin ömrü boyunca sahip olduğu çıktının önemli bir bölümünü oluşturduğu Liedesjahr (Lied yılı) olarak adlandırılan 1840 yılına kadar çok az lied bestelemişti. Schumann, başlangıçta 20 lied içeren ve “daha önce bu kadar sevgiyle bestelediğim bir lied dizisi olmamıştı” dediği Dichterliebe (op.48) lied dizisini ise 10 günden kısa bir sürede besteledi. Dizi, 1844'e kadar yayınlanmak üzere kabul edilmedi, bu sırada Schumann dört şarkıyı bu diziden çıkardı. (Süre: 2’)

Hör’ ich das Liedchen klingen,
Das einst die Liebste sang,
So will mir die Brust zerspringen
Von wildem Schmerzendrang.
Es treibt mich ein dunkles Sehnen
Hinauf zur Waldeshöh’,
Dort löst sich auf in Tränen
Mein übergrosses Weh’.

Şarkının çaldığını duyuyorum
Şarkının çaldığını duyuyorum
Bir zamanlar aşkımın söylediği şarkı,
Kalbim neredeyse patlayacak
Vahşi bir incinme dürtüsünden.
Karanlık bir özlem beni tahrik ediyor
Orman yüksekliğine kadar,
Gözyaşlarında erir
Benim büyük acım.

 


  • Johannes Brahms
    Sommerfäden, op. 72, no. 2
    (şiir poem: Karl August Candidus)

İlk iki senfonisi arasında büyük üretkenlikle yayınlanan op.72 liedleri Brahms’ın bestelediği liedler arasında en kalitelileri arasında sayılabilir. Bu 5 lied arasında yer alan ikinci lied Sommerfäden, şiirin gergin imgesini yükseltiyor. Liedin sonundaki - zaten minör tonunda olan- word-painting (sözün anlamına göre müziği şekillendirme tarzı) pişmanlık duygusunu karanlık bir şekilde yansıtıyor. (Süre: 3’)

Sommerfäden hin und wieder
Fliegen von den Himmeln nieder;
Sind den Menschen Hirngespinnste,
Fetzen goldner Liebesträume.
An die Stauden, an die Bäume
Haben sie sich dort verfangen;
Hochselbsteigene Gewinnste
Sehen wir darunter hangen.

Yaz iplikleri arada
Göklerden aşağı uçar;
Onlar insanların fantezileri
Aşkın altın hayallerinin kırıntıları.
Çalılara, ağaçlara
Dolandılar;
Kendi kaderimizi
Altında asılı görüyoruz.

 


  • Robert Schumann
    Abendlied, op. 107, no. 6
    (şiir poem:Gottfried Kinkel)

Op. 107 liedleri, Schumann’ın belediye müzik direktörü olarak atandığı Düsseldorf’a taşınmasının ürünüdür. Bu besteler, Düsseldorf’taki iyi başlayan ilk döneminin sonucu olarak, bestecinin sağlığına kavuştuğunu düşündüğü (aslında çok da doğru olmayan) umutlu dönemi yansıtır. Liedler hüzünlü bir öteki dünya havasıyla birleşiyor. Karşılıksız aşk temasının işlendiği bu müzik trajik olmaktan daha çok peri masalı ve fantezinin ışıklarını içeriyor. (Süre: 3’)

Es ist so still geworden,
Verrauscht des Abends Weh’n;
Nun hört man aller Orten
Der Engel Füsse geh’n.
Rings in die Tiefe senket
Sich Finsterniss mit Macht;
Wirf ab, Herz, was dich kränket
Und was dir bange macht!
Nun steh’n im Himmelskreise
Die Stern’ in Majestät;
In gleichem, festem Gleise
Der goldne Wagen geht.
Und gleich den Sternen lenket
Er deinen Weg durch Nacht;
Wirf ab, Herz, was dich kränket
Und was dir bange macht!

Çok sessizleşti
Gürültülü akşam ağrıları;
Artık her yerde duyuluyor
Giden meleklerin ayak sesleri.
Her yer karanlıklara ve derinlere batıyor,
At ey gönül, seni kıran ne varsa
Ve seni korkutan ne varsa!
Şimdi yıldızlar gök yüzünde çember oluşturuyor,
Aynı, sağlam yolda
Altın araba gidiyor.
Ve yıldızlar gibi yol gösteriyor
O senin yolunu gece boyunca;
At ey gönül, seni kıran ne varsa
Ve seni korkutan ne varsa!

Yukarı