FESTİVAL BULUŞMASI: ROBY LAKATOS ENSEMBLE & HAKAN GÜNGÖR

PROGRAM NOTLARI

Roby Lakatos
New Alliance

“New Alliance”, Roby Lakatos’un grubuyla birlikte Sidney Opera Binası’nda 2013 yılında verdiği ikonik konserin programında yer aldı. Konser daha sonra La Passion - Live at Sydney Opera House adıyla albüm olarak da yayımlandı. “New Alliance”, Lakatos’un sıradışı kemanı ve grubun piyanisti Frantisek Janoska’nın caz esintileri taşıyan karşılıklı doğaçlamalarıyla zenginleşiyor. Lakatos’un keman çalışındaki tüm dinamizm ve coşku, şarkıda kendini gösteriyor. Albümün açılış parçası olan “New Alliance”ı çifte anlamlı bir şarkı olarak okuyan müzik eleştirmenleri oldu. Şarkı canlı ve genç ritimleriyle; Roby Lakatos Ensemble’a yeni katılan 19-25 yaş arasındaki yetenekli müzisyenlerle yepyeni bir “alliance”ın kurulduğunu müjdeler gibi... (Süre 7’)

Michel Legrand
Yentl

Yentl, başrolünde Barbara Streisand’in olduğu 1983 tarihli filmin ve film müziği albümünün adı. Albümdeki şarkıları oyunculuktan çok müzik kariyeriyle tanınan Streisand seslendiriyor. Tüm şarkıların bestesi ise Legrand’a ait. Döneminde çok beğenilen ve dört dalda Oscar adayı olan film, tek ödülünü En İyi Film Müziği dalında aldı. Albümdeki 13 parça arasında “The Way He Makes Me Feel” ve “Papa Can You Hear Me?” şarkıları özel olarak sevildi, haftalar boyunca müzik listelerinde baş sıralarda yer aldı. Yıllar içerisinde “Papa Can You Hear Me?” çok sayıda farklı müzisyenin konserinde seslendirmeyi sevdiği bir parça hâline geldi. Roby Lakatos Ensemble da kendi duygu yüklü tarzlarıyla bu şarkıya sahnelerinde yer vermeyi seviyor. Şarkı aynı zamanda La Passion albüm kaydında bulunuyor. (Süre 6’50)

Roby Lakatos
Hora di Marrakchi

Hora di Marrakchi ile Roby Lakatos Ensemble, Sidney’de verdikleri ve sonra La Passion adıyla yayımladıkları albümden parçalar çalmaya devam ediyor. Ancak bu şarkının bestelenişi ve müzikseverlerle buluşamsının tarihi biraz daha eski. Hora di Marrakchi’nin ilk kaydı 1999 tarihli Live from Budapest albümünde görülüyor. “Marakeş’te Bir Gece” anlamına gelen şarkının bestesi, Roby Lakatos’a ait ve sanatçının yerinde duramayan, neşeli çigan stilini hakkıyla yansıtıyor. (Süre 4’30) 

Jerry Bock
Fiddler on the Roof

Jerry Bock tarafından 1964 yılında bestelenen “Fiddler on the Roof” (Damdaki Kemancı), aynı zamanda 20. yüzyılın en ünlü müzikalleri arasında geliyor. Prömiyerini Broadway’de yapan eserin sözleri Sheldon Harnick imzasını taşıyor. Müzikalin hikâyesi 1907’de Sholom Aleichem tarafından yazılmış Teyve ve Kızları adlı romana dayanıyor. Çarlık Rusyasında bir köyde yaşayan Sütçü Teyve ve kızlarının başından geçenleri anlatan bu müzikal birkaç kez filme çekildi, farklı filmlere ve dizilere ilham oldu. Günümüzde de halen müzikal, tiyatro ya da enstrümantel performans olarak müzikserverlerle buluşmaya devam ediyor. “If I were a Rich Man” (Ah Bir Zengin Olsam), müzikalin geniş kesimlerce en çok bilinen müzikal parçaları arasında geliyor. “Şeytanın Kemancısı” lakaplı Roby Lakatos’un eşsiz kemanından “Damdaki Kemancı” yorumunu dinlemek, hiç kuşku yok ki çok özel bir deneyim... (Süre 10’)

Rus Halk Müziği
Deux gitare

“Two Guitar”, “Dve Gitari” gibi adlarla da bilinen “Deux Gitare”, Rus halk müziği ezgileri arasında ününü tüm dünyaya yaymış bir eser. Romantik tınısıyla dinleyiciyi ilk anda etkisine alan esere Roby Lakatos ve topluluğu, Macar müziğinin tutkusunu da katarak yaklaşıyor. Rus çigan müziğinin en bilindik eserlerinden olan “Deux Gitare”, 19. yüzyılda Ivan Vasiliev’in şair Apollon Grigoriev’in şiirini bestelemesiyle ortaya çıktı. O dönemdeki Rus çiganlarının at üstündeki serseri ve özgür ruhlarının yanında romantik ve biraz da vurdumduymaz hâllerini yansıtan parça, Macar çigan müziğinin en usta temsilcisi Lakatos’un kemanına da çok yakışıyor. (Süre 6’50)

Andy Smeets
Budapest waltz

Besteci, aranjör ve piyanist Andy Smeets’in Roby Lakatos Ensemble ile güçlü bağları bulunuyor. Smeets, “Budapest Waltz” adını verdiği bestesinin prömiyerini Roby Lakatos ve topluluğuyla gerçekleştirdi. Roby Lakatos Ensemble, o yıldan bu yana konser performanslarında Smeets’in eserine yer vermeye devam ediyor. 2021 yılında Budapeşte’de gerçekleştirilen prömiyerin organizasyonu, Smeets’in şirketi I.M Music & Events tarafından yapıldı. Bestecilikten organizatörlüğe şapkasında pek çok kimlik bulunduran Smeets, aynı zamanda yetenekli bir ressam. Roby Lakatos’un portresini çizen Smeets, farklı sanat dallarında da Lakatos’la birlikteliğini sürdürmeye kararlı görünüyor. (Süre 5’30)

Darius Blasband
Tic Tac

Darius Blasband, besteci olarak alışılmışın dışında bir profil çiziyor. Esasen yazılım uzmanı ve girişimci olan Blasband, müziğe duyduğu tutkunun büyüklüğü sonucunda Roby Lakatos ve topluluğuyla ortak projelerde yer almayı başarmış. Tic Tac da bu tutkuyla üretilen bestelerden biri... Roby Lakatos müzikte deneyler yapmayı seven, çigan ruhunun özgür ve neşeli yönlerini sahnedeki repertuvarına da taşıyan özel bir müzisyen. ChatGPT ile denemeler yapan, dijital sanat eserleri üreten Blasband’la yollarının kesişmesi ve konser performanslarına “Tic-Tac” adlı eseri almaları şaşırtıcı olmasa gerek... Kalıpları yıkmayı seven efsanevi kemancı, Darius Blasband’in Double Standart ve The Legend of the Toad albümlerine de geniş kapsamlı katkı sundu. (Süre 3’50)

Rimsky-Korsakov
Flight of the bumblebee
Çar Sultan Operası (3. Perdeden Arının Uçuşu)

Rimski-Korsakov, kısaca Çar Sultan’ın Öyküsü olarak da adlandırılan dört perdelik operasını Puşkin’in bir öyküsünden Vladimir Andreyeviç Belski’nin hazırladığı libretto üzerine, Vladimir Stasov’un önerisiyle 1899’da, Puşkin’in 100. yıl törenleri için bestelemeye başlamıştır. İlk kez Moskova’da Solodofnikov Tiyatrosu’nda 21 Ekim - 3 Kasım 1900 arasında Mihail İppolitov-İvanov’un yönetiminde sahnelenen operada besteci, masalcı olarak her perdenin başında olayları anlatır.

Masal çağında geçen operanın konusu şöyle: Çar Sultan, üç kızkardeşten en küçüğü Militrisa’nın kendisi için kahraman bir oğul doğurmak istediğini duyunca, onu eş olarak seçer. Savaşa giden Çar Sultan’ın yokluğunda oğlu Gvidon doğar. Ancak diğer kıskanç kızkardeşlerin yardımıyla büyücü Babarika çocuğun bir canavar olduğunu söyleyince Sultan, Militrisa ile oğlunun bir fıçı içinde denize atılmasını emreder. 2. ve 3. Perdeler, ana ile oğulun kıyısına ulaştığı ıssız ada Buyon’da geçer. Oğul büyümüş ve bir kuğuyu yırtıcı bir kuşun pençesinden okuyla kurtarmıştır. Kuğu bu ıssız adada yaşayan büyülenmiş halkın önderidir. Kuğu kurtulunca ortaya çıkan kentte Gvidon kurtarıcı olarak selamlanır. 3. Perdede ıssız adadaki Gvidon babasını özlediğini ve onu görmek istediğini söyleyince kuğu ona bir arıya nasıl dönüşebileceğini ve Çar Sultan’ın başkenti Tmutarakan’a uçabileceğini gösterir. “Arının Uçuşu” olarak tanınan bu müzik 2/4’lük ölçüde, hızlı tempodaki onaltılık notalarla virtüoz şekilde yorumuyla çok ün kazanmış, usta orkestra uygulaması dışında keman, piyano, flüt için düzenlenmiştir. Bu virtüoz entr’act’tan sonra 3. Perde, Çar Sultan’ın sarayında geçer. Üçüncü sahnede Çar Sultan’a, büyülü adayı yöneten Prens Gvidon anlatılınca oraya gitmeye karar verir. Bu arada arı şeklindeki Prens Gvidon kıskanç kızkardeşleri ve büyülü güzel prensesi anlatan büyücü Babarika’yı sırayla, iğnesiyle sokar... 4. Perdede, Gvidon öyküsünü Babarika’dan duyduğu bu güzel prensese ulaşmak isteyince kuğu olağanüstü güzellikteki bir prensese dönüşür... İkinci sahnede ise Çar Sultan adaya gelir, büyülü olayları –Rus halk şarkıları eşliğinde– izler. Eşi Militrisa’yı tanır ve kentin yöneticisi olan oğlu Gvidon ile mutlu bir yaşama başlarken kötü büyücü Babarika kaçmış, kıskanç kızkardeşler başkent için yelken bezi dikmeye mahkûm edilmiştir.

Operanın ilk temsilinden önce Rimski-Korsakov operadan üç bölümlü bir orkestra süiti oluşturmuştur: Her bölüm de, Puşkin’in öyküsündeki masal anlatıcıyı simgeleyen trompet fanfarlarıyla başlar. l. Bölümde Sultan’ın savaş çıkınca, at üzerinde yola çıkarken eşine vedası savaşçı havada, ama oryantal tarzda önce korno, sonra da kemanlarla duyurulur; güçlenen bu marş giderek uzaklaşır... 2. Bölüm,  ikinci perdenin introduction’udur; Gökte yıldızlar ışıldarken okyanusun dalgaları üzerinde sallanan fıçının içinde, oğluyla birlikte bulunan Çariçe Militrisa’nın hıçkırıkları duyulur; rüzgârın ve denizin sesi bir çizgi şeklinde bölüme egemendir... 3. Bölüm “Üç Mucize” başlığını taşır; son sahnenin giriş müziğinden alınmıştır. Okyanus ortasındaki adada bahçeler ve sarayları çevreleyen altın mazgallar vardır. Üç mucize görülür: Önce bir sincap altın cevizleri kırarak içinden zümrütler çıkarmakta,  altın deniz kabuklarını yığarken aynı zamanda şarkı söylemektedir. Burada bir Rus halk şarkısı duyulur. İkinci olarak  ıssız kıyıyı döven denizin dalgaları oraya, altın zırhlı ve miğferli 33 korkusuz şavaşçı bırakmıştır. Üçüncü olarak da, güzelliği ile gündüzleri güneşi bile ürkütüp kaçıran, geceleri yeraltına saklanmasına neden olan,  dolunayın örgülü saçları altında parladığı, kaşlarında yıldızların ışıldadığı Prenses Hilda vardır. Burada deniz teması tekrar duyulur, korkusuz savaşçıların şarkısı madenî üfleme çalgılarla yansıtılır. Prenses Hilda’nın güzelliği belirtildikten sonra, trompet çağrılarının son kez işitildiği coda ile süit sona erer. Ancak Arının Uçuşu adlı küçük scherzo süitte yer almaz... (Süre 5’30)

—İRKİN AKTÜZE


Darius Blasband
Nina

Darius Blasband ve Roby Lakatos işbirliği, “Nina” şarkısıyla devam ediyor. Blasband’in ilk albümü Double Standarts’ta yer alan bu şarkıyı Lakatos, kemanından çıkan büyüleyici ezgilerle taçlandırıyor. Blasband, ilk albümündeki bestelerinde erken 20. yüzyıl müziklerinden etkilenmiş. Sanatçı, Nina dahil her bir parçada o dönemdeki bir besteciye ait eserleri derlemiş, böylelikle her şarkıda bestecilerden izler bulunuyor. Sanatçı bu albümle birlikte unutulmuş ezgileri gün yüzüne çıkarmayı hedeflediğini söylüyor. (Süre 6’50)

Django Reinhardt
Hungaria

Gitar efsanesi Django Reinhardt’ın Stompin’ at Decca adlı derleme albümünün beşinci parçası olan “Hungaria”, enerjisi, hızı ve duygusuyla cazdan beklenen her şeyi veren bir eser. Bu derleme albümdeki parçaların tümü Django Reinhardt ve Stephane Grappelli işbirliği ürünü ve parçaların prömiyerleri 1930’lu yıllarda yapılmış. “Hungaria”, Reinhardt ve Grappelli’nin 1934’te kurduğu “Quintette du Hot Club de France” adlı gruba ait. Şarkı ilk kez 1939 yılında Paris’te gerçekleştirilen performansla dinleyicilerle buluştu. Bu performansın ses kaydına Youtube’tan ulaşmak halen mümkün. Roby Lakatos & Ensemble, Hungaria’nın çılgın caz ritimlerini kendiyle bütünleştirmeyi çok iyi başarıyor. Roby Lakatos ve topluluğunun Django Reinhardt’la ilişkisi sadece bu parçayla sınırlı değil. Topluluk, her yıl düzenlenen Django Jazz Fest’in düzenli konukları arasında geliyor. Lakatos’un Bireli Lagrele ile Tribute to Stéphane & Django adında bir albümü bulunuyor; ikili bu albümle festivallerde canlı performanslar da veriyor. (Süre 2’50)

Roby Lakatos
L’Alloutte

Bu şarkı, Roby Lakatos & Ensemble’ın 1998 çıkışlı La Boheme albümünde yer alıyor. Lakatos’un kemanından büyüleyici bir hızla çıkan ezgilerle açılan şarkı, temposunu bir an olsun düşürmeden devam ediyor. Çigan müziğinin kralı Lakatos, en iyi yaptığı şeyi; caz müziğin ele avuca sığmazlığıyla çigan müziğinin esrikliğini bir araya getirmeyi bir kez daha kusursuzca başarıyor. Şarkıda bir belirip bir kaybolan hafif romantik tonsa “L’Alloutte”nin cazibesini katlıyor. Zaten şarkının İngilizce adı olan “Lark”, “tarlakuşu” ya da “eğlence, şaka, cümbüş” anlamlarından hangisini kabul edersek edelim, şarkının verdiği hisle örtüşüyor. Şarkının sonlarına doğru kemanın resmen şakıması, Lakatos’un muzip ruhundan müzikseverlere gönderilen hoş bir şaka... (Süre 6’20)

Vittorio Monti
Csardas

1904 yılına ait bu folklorik eserin temeli bir Macar csardas’a (halk dansı) dayanıyor. Romantik bir girişe sahip olan eser, devamında Macar halk danslarının yapısına uygun olarak gayet coşkulu ezgiler içeriyor. Csardas’ın hareketli kısımları muhtemelen dünya üzerinde en çok bilinen ezgiler arasında geliyor. Macar folkloruna bağlılığıyla tanınan ve Macar çigan müziğinin dünyadaki en ünlü temsilcisi sayılan Lakatos, bu Csardas’ı da elbette büyük bir ustalıkla yorumluyor. Lakatos, bu eseri konserlerinde kendi topluluğuyla çalmasının dışında pek çok farklı ülkeden keman virtüözleriyle ortak performanslarda da yorumlamayı seviyor. (Süre 5’30) 

Özdemir Erdoğan
Bana Ellerini Ver

Özdemir Erdoğan, besteleri ve şarkı sözleriyle Türk müziğine çok sayıda klasik eser armağan etmiş bir söz yazarı, besteci, piyanist ve yorumcu. Erdoğan, en bilinen ve sevilen eserlerinden olan “Bana Ellerini Ver” şarkısını 1972 yılında yazıp besteledi. Şarkıyı ilk yorumlayan kişi, aynı zamanda düzenlemelerinde de imzası bulunan Esin Engin. Şarkı, daha sonra Özdemir Erdoğan tarafından “Pervane” ismiyle yorumlandı. Bugün de en çok Zuhal Olcay’ın sesinden ve “Pervane” adıyla bilinmekte. Şarkı bugün de popülerliğini koruyor, dizi ve film müzikleri olarak popüler kültürde yer bulduğu gibi, enstrümantal düzenlemelerle de pek çok müzisyen tarafından konser repertuvarlarına alınıyor. (Süre 3’)

Muhlis Sabahaddin
Hatırla Sevgili

1889-1947 yılları arasında yaşamış besteci ve opera sanatçısı Muhlis Sabahaddin, “Operet Kralı” olarak tanınıyor. Bunda Türkiye’nin ilk operetlerinden olan “Ayşe operetini bestelemesinin ve 1928 yılında kurduğu Süreyya Opereti’nin önemi büyük elbette. Türk müzikseverleri operayla buluşturan Muhlis Sabahaddin, Nihavend makamında ve Semai usulündeki “Hatırla Sevgili” bestesiyle de günümüzde cazibesini yitirmemiş çok değerli bir klasiğe imza attı. İlk olarak “Hatırla Ey Peri” adıyla bilinen eserin güftesi anonim olarak geçse de esasında ilginç bir hikâyesi var. Şarkı, İstanbul’da dilden dile yayılan bir skandala gönderme yapmak için uydurulmuş ve bir dönem “Hatırla Margaret” ismiyle söylenegelmiş. “Hatırla Sevgili, o mesûd geceyi / Çamların altında verdiğin buseyi” sözleriyle başlayan vals formundaki eser, günümüzde hâlâ pek çok insanın hafızasındaki yerini koruyor. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde kutlamalarda, davetlerde en sevilen vals parçasıydı; halen en romantik dans müzikleri arasında... (Süre 3’)

Anonim
Üsküdar'a gider iken

Beste ve güftesi anonim olarak geçen bu eser, “Katibim” ismiyle de biliniyor. Nihavend makamında Nim Sofyan usulünde bir İstanbul türküsü olarak tanımlanan eser, 19 yüzyılda Üsküdar’da gezintiye çıkmış bir İstanbul katibi ile genç bir kadını anlatıyor. “Üsküdar’a gider iken” türküsü, sadece Türkiye’de değil Balkan ülkelerinde de bilinen, sahiplenilen bir türkü. Dahası bazı kaynaklar türkünün güftesinin bir İskoç marşından alınma olduğunu iddia ediyor. Şarkının kaynağı hakkında o kadar farklı bilgiler var ki 2003 yılında Bulgaristanlı yönetmen Adela Peeva tarafından “Chia e tazi pesen?” (Bu Şarkı Kimin?) adında bir belgesel çekildi. Akılda kalan, doğaçlamaya alan açan bestesi ise dünyanın her yerinden müzisyenin ilgisini çekmeyi başarıyor. (Süre 3’)

Hakan Güngör
İstanbul

Hakan Güngör, Türk müziğinin en duygu dolu seslerinden olan kanunu eski İstanbul’un ruhunu aktarmak için ustaca kullanıyor. “İstanbul” adlı bestesinde de sanatçı, kanun taksimiyle dinleyicileri İstanbul Boğazı’nın sularından tarihi kara surlarına, şehrin ahşap evleriyle dolu sokaklarından kıyı boyunca sıralanmış yalılarına uzanan siyah-beyaz bir yolculuğa çıkarıyor. Bu yolculuğun, verdiği müzikal hazzın yanında biraz da melankolik bir hava taşıdığını söylemek mümkün. İstanbul’un yıllar içerisinde geçirdiği dönüşüm düşünüldüğünde hissedilen hüzün, Hakan Güngör’ün kanunundan yayılan duygu yüklü melodilerle birleşiyor. (Süre 5’)

Yukarı